#1844ElYazmaları #KarlMarx #Sosyoloji #Felsefe #İşçi #Emek #Yabancılaşma #Okuyunİzleyin

1844 El Yazmaları - Karl Marx

01:07:00

“Erteleme, Yap!“ Evime gelen hemen herkes odamda yazan bu yazıya takılı kalır. “Nasıl yani erteleme yapman gerektiğinimi söylüyorsun” derler ama orada ki virgüle bir türlü dikkat etmezler. İnsanoğlu işte tembelliğe alışkın olduğumuz için olsa gerek, işine geldiği gibi anlıyor.

Uzun bir süredir yazı yazmıyorum, ‘yazamıyorum’ demek daha doğru olur sanırım. Sürekli ertelemek zorunda kalıyorum. Bu satırları karalamadan hemen önce duvarda ki o yazıya gözüm ilişti ve bu sefer erteleme yapmayacağım dedim ve yazmaya karar verdim.

Karl MARX’ın 1844 El Yazmaları kitabı Murat BELGE tarafından çevrilmiş, aslında bu kitabın çevrilmesi ne kadar doğru bilemiyorum. Çünkü kitap oldukça eksik, ben okurken eksikliğini o kadar hissettim ki zaten dipnotlara dikkat eden bir okuyucu iseniz, dipnotlardada açıkça belirtiliyor; yazılanların eksik olduğuna dair açıklamalar. (Bence büyük bir kısmı eksik)

Tüm kitabı anlamamız için metinlerin bütünlüğüne ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Kitapla ilgili birkaç eleştiri okudum fakat hiçbirinde eksikliğine dair bir açıklama yoktu. Kitabı daha önceden eleştirenler keşke eksik bir kitabı eleştirdiklerinide belirtselermiş.

Önsözü okuduktan sonra kitapta karşılaştığım ilk cümle beni sarsmaya yetti diyebilirim. “Ücretler, kapitalist işçi arasındaki düşmanca boğuşma yoluyla belirlenir. Zaferi kazanan, zorunlulukla, kapitalist olur” Bu ilk cümleyi tekrar tekrar okudum, ne kadarda gerçekçi bir yaklaşımdı. Gerçekten öyle değil mi her şeyle mücadele ediyoruz. Kendi içimizde boğuşuyoruz çünkü ezilen değil ezen olmak istiyoruz. Bu insanın doğasından kaynaklanan bir durum, bundan kaçış yok.

Kitabı okudukça göreceksiniz; işçi için ideal bir toplumun olmadığını. Toplumun zengin veya fakir olması aslında hiçbir şeyi değiştirmiyor.

“İşçinin yabancılaşması, emeğin yabancılaşması neye dayanır?” Eğer bu konu ile ilgiliyseniz mutlaka okumalısınız.


Kitabın tanıtım bülteninden;
1843-46 Marx´ın klasik iktisatçılarla ilk tanıştığı yıllardır; bu süre içinde Marx, burjuva iktisadının kavramlarını burjuva iktisadına karşı kullanmak diye tanımlayabileceğimiz bir yöntemle uzun, bir kısmı kaybolmuş defterler doldurur. 1844 El Yazmaları burjuva politik iktisadını ve burjuva iktisat sistemini eleştiren "genç" Marx´ın ilk iktisadi araştırmalarının müsveddeleridir.

Marx 1844 Elyazmaları'nda paranın iktidarının her değeri aksine döndürdüğünü söylerken, ilkin "sadakati sadakatsizliğe çevirir" diye başlar saymaya: "Aşkı nefrete, nefreti aşka, erdemi fenalığa, fenalığı erdeme…" diye devam eder. 1932 yılına kadar yayımlanmayan bu müsveddeler ücretli emeğin insanı nasıl yabancılaştırdığının ele alındığı olgusal bir analizdir. Metin boyunca Rousseau´nun, Feuerbach'ın, Proudhon'un, Hegel´in etkilerini takip ederken, Marx´ın klasik iktisatçılarla (Adam Smith, Ricardo, Sismondi, Say...) yürüttüğü tartışmayada şahit oluruz.


#EzeliMağlup #Cioran #Sosyoloji #Felsefe #Hiçlik #Tesadüf #MetisYayınları #Okuyunİzleyin

Ezeli Mağlup - E.M.CİORAN

01:42:00

Gelelim E.M.CİORAN’ın Ezeli Mağlup eserine. Bu kitap aslında söyleşi tadında, CİORAN’ın röportajlarını, konuşmalarını derlemişler güzel bir eser ortaya çıkmış. Bu kitaptan çok CİORAN’ın kişiliği beni etkiledi. Oldukça tembel, hiç bir hedefi olmayan adamın biri bana göre. Aslında sadece bana göre değil bunu kendisi de saklamıyor zaten. 

İnsanların kendilerini bilmesine bayılıyorum! :)

Çok ilginç bir karaktere sahip; gençliğinde uykusuzluk problemi yaşıyor ve uykusuz olduğu gecelerin birinde annesi ona “Bu ıstırapları çekeceğini bilseydim, seni dünyaya getirmezdim” diyor.

Düşünsenize size anneniz böyle bir söz söylediğinde kendinizi ne kadar kötü hissedebileceğinizi ama CİORAN kötü hissetmesinin aksine, kendisini oldukça iyi hissediyor. Çünkü annesi ona bu sözleri söylerken kendisinin bir "tesadüf ürünü olduğunu, aslında hiçbir şey olmadığını" anlıyordu.

O kadar garip bir insan ki intihar fikri hakkında düşündüklerini çok garipsedim şöyle diyor CİORAN: “İntiharın olması fikri bana hayata tahammül etme ve kendimi özgür hissetme fikri veriyordu.Bir köle gibi değil, özgür bir insan olarak yaşadım”

Benim için ilginç kitaplardan biriydi, bazı sayfalarında "hadi ordan be" dediğim şeyler oldu, sosyolojik söyleşi kitaplarına ilgi duyuyorsanız okuyabilirsiniz


Kitabın tanıtım bülteninden;
Burukluk, Tarih ve Ütopya, Çürümenin Kitabı Cioran’dan yayımladığımız bu üç kitap da Türkçede okurlardan hatırı sayılır bir ilgi gördü, hatta belli bir müdavim kuşağı yarattı. Ezeli Mağlup, Cioran’la yapılmış söyleşileri bir araya getiriyor. Romanya’da, Karpat Dağları’ndaki çocukluğunu, aile hayatını, etkilendiği ve beslendiği kaynakları, Paris’e gidişi ve yakın çevresiyle ilişkilerinin hikâyesini, Fransızca yazma, dil ve düşünce, din ve mistisizm, insanlık tarihi üzerine hınzır tespitlerini buluyoruz bu söyleşilerde.

Her Cioran okurunun er ya da geç aklına düşen şu soru “diğer konuşanlardan, yorumlayanlardan, vaaz verenlerden bunca şikâyetçiyseniz ve bütün bunlara hiçbir inanç ve güven duymuyorsanız, siz kendiniz niye yazıyorsunuz?” sorusu da yer alıyor söyleşilerde. Hak veriyor Cioran, ezeli bir mağlubiyet gibi görüyor yaşamını.

Diğer yandan, “intihar fikri olmasa, kendimi çoktan öldürmüş olurdum,” diyen bir düşünürün, kimi zaman çağımızın en koyu kötümseri olarak algılanan, kimi zaman insana Diogenes’i hatırlatan bir şekilde “gölge etmeyin” diyen, sürekli terk etmeyi, bırakmayı telkin eden bu yaşlı adamın, nasıl kendine özgü bir yaşam sevincine ve neşeye sahip olduğunu, nasıl Balkanlar’a vergi bir kadercilikle varoluşu “olduğu gibi” kabullendiğini de görüyoruz.

#İnsanınAnlamArayışı #ViktorFrankl #Sosyoloji #Tarih #Psikoloji #ToplamaKampı #Okuyunİzleyin

İnsanın Anlam Arayışı - Viktor E.Frankl

02:12:00

Viktor E. FRANKL’in İnsanın Anlam Arayışı kitabını bir gecede bitirdim. Sürükleyici ve merak uyandıran bir kitap. Frankl aslında bir psikiyatr ve bu kitabında 2.Dünya Savaşı sırasında ki Toplama Kamplarının hikayesini anlatıyor. 


Kendisi uzun bir süre bu kamplarda köle gibi çoğu zaman aç bırakılarak, psikolojik işkence edilerek zorla çalıştırılmış.

Toplama Kamplarına dair birçok şey yazılmış, karalanmış zaten orada yaşananları yazılanlardan az çok biliyoruz ama hiçbir zaman tam olarak anlayamayacağız. Her sabah güne mutlulukla uyananlar var toplama kampında çünkü dün ölmemiş.İnanabiliyor musunuz? İnsan ölmediği için mutlu oluyor, bu durum Frankl tarafından 'Negatif mutluluk' olarak tanımlanıyor.

Bu kitapta bir tanımlama dikkatimi çekti onu da paylaşmak isterim. Şöyle diyor: “Müslüman tabiriyle neyi söz ettiğimizi biliyor musunuz? Perişan, kendini bırakmış, hasta, bir deri bir kemik görünen ve fiziksel olarak daha fazla çalışamayan... İşte böyle birisine ‘müslüman’ deriz. Er ya da geç, genellikle kısa bir süre içinde, her ‘müslüman’ gaz odasını boylar." 

2. Dünya Savaşı ve Toplama Kampları ile ilgilenenler için kaçırılmaması gereken psikolojik bir başyapıt. 

Kitabın tanıtım bülteninden;
20. yüzyılın önde gelen psikiyatrlarından Viktor Frankl, otuzun üzerinde yabancı dile çevrilen ve bütün dünyada 12 milyondan fazla satan İnsanın Anlam Arayışı'nda, kurucusu olduğu logoterapinin ilkelerini, İkinci Dünya Savaşı sırasında bir toplama kampındaki deneyimleri eşliğinde anlatmaktadır.

Okurlar, Frankl'ın tasvir ettiği toplama kampının, dünyayı daha büyük bir hapishane olarak kavramamızı sağlayacak parlak bir metafora dönüştüğünü fark edecektir. Gasset, Heidegger ve Sartre'dan aşina olduğumuz düşünceler ışığında, varoluşun çetin koşullarında "anlam"ı keşfetmemize yardım edecek süreci anlatan Frankl, "İnsanı insan yapan nedir?" sorusuna da yanıt vermeye çalışıyor...
"Gerçekten ihtiyaç duyulan şey, yaşama yönelik tutumumuzdaki temel bir değişmeydi. Yaşamdan ne beklediğimizin gerçekten önemli olmadığını, asıl önemli olan şeyin yaşamın bizden ne beklediği olduğunu öğrenmemiz ve dahası umutsuz insanlara öğretmemiz gerekiyordu. Yaşamın anlamı hakkında sorular sormayı bırakmamız, bunun yerine kendimizi yaşam tarafından her gün, her saat sorgulanan birileri olarak düşünmemiz gerekirdi. Yanıtımızın konuşma ya da meditasyondan değil, doğru eylemden ve doğru yaşam biçiminden oluşması gerekiyordu. Nihai anlamda yaşam, sorunlara doğru çözümler bulmak ve her birey için kesintisiz olarak koyduğu görevleri yerine getirme sorumluluğunu almak anlamına gelir."

#Politika #Siyaset #Devlet #İktidar #İdeoloji #Toplum #Ulus #Demokrasi #Tarih

Türkiyenin Kimlikleri - Şener Aktürk

20:23:00


Şener AKTÜRK’ün Türkiye’nin Kimlikleri kitabını aslında daha önceden okumuştum tam olarak bitirmemiştim çünkü bu kitap bana göre bir kaynak niteliğinde.

Osmanlı devletinde dini çeşitliliğin ne kadar fazla olduğunu ve buna rağmen bir uyum içinde yaşandığını verilerle anlatıyor. Benim en fazla ilgimi çeken nokta bu olmuştu. 


Şimdi kitap için "kaynak niteliğinde" dedik bu nedenle olay örgüsü yok, ansiklopedi anlatmaya benziyor bu iş biraz. Kitapta anlatılan başlıca konuları vereyim ben size belki ilginizi çeken bir konu ile karşılaşırsınız :)

-İslamcılığın Kürt Açılımı: Kökenleri, Sonuçları ve Sınırlar.
-Etnik Kategori ve Milliyetçilik
-Kürt Sorunu ve Kürt Çözümü


"Türkiye'de kimlik ve etnik kimlik tartışmaları sizce yeni anayasa tartışmalarına nasıl yansıyacak?" sorusuna cevap verdiği bu videoyu izleyerek kitabı ile ilgili bir takım düşüncelere sahip olabilirsiniz.





Kitabın tanıtım bülteninden;
Elinizdeki kitap, Rusya'dan İspanya'ya, Çin'den Almanya'ya kadar pek çok ülkeden örneklerin ışığında Türkiye'nin barındırdığı çeşitli kimlikleri karşılaştırmalı olarak inceliyor ve her seviyede yaşanan kimlik sorunlarını masaya yatırıyor. Kimlik politikaları ve milliyetçilik konularında yaptığı çalışmalarla uluslararası akademik camiada yakından tanınan Şener Aktürk, Türkiye'nin Kimlikleri'nde karşılaştırmalı siyasetin imkânlarından da faydalanıyor. Akıcı bir dille yazılmış bu akademik çalışma, kimliğe dair birçok konuda daha detaylı, farklı ve çözüme yönelik düşünmenin kapısını aralıyor. 


  • Osmanlı kimliğinin ana unsurları kimlerdi? 
  • Rum, Ermeni ve Musevi olmadan Osmanlılık olur mu?
  • Medeniyet nedir? Bir İslâm medeniyeti var mı(ydı)?
  • Günümüz Türkiye'si hangi medeniyetin mensubu? 
  • Avrupa'da İslâm ve Yahudi düşmanlığının kökenleri nelerdir?
  • Cumhuriyeti Rumeli muhacirleri mi kurdu?
  • Türkiye, Türkmenlerin devleti mi?
  • Kimlik krizinin çözümü İslâmcılık mı? 
  • Türklük, ortak kimlik olabilir mi?

#Politika #Siyaset #Devlet #İktidar #İdeoloji #Toplum #Ulus #Demokrasi #Tarih #SiyasalDüşüncelerTarihi

Siyasal Düşünceler Tarihi Okuma Listesi

13:52:00


Mehmet Ali AĞAOĞULLARI: Sokrates’ten Jakobenlere Batı’da Siyasal Düşünceler
Mehmet Ali AĞAOĞULLARI : Kent Devletinden İmparatorluğa
Mehmet Ali AĞAOĞULLARI – Levent KÖKER : İmparatorluktan Tanrı Devletine
Ayferi GÖZE : Siyasal Düşünce Tarihi
Murat SARICA : 100 Soruda Siyasi Düşünceler Tarihi
Besim DELLALOĞLU : Benjaminia: Dil, Tarih ve Coğrafya
Alaeddin ŞENEL : Siyasal Düşünceler Tarihi
Mete TUNÇAY : Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi 1 – Eski ve Orta Çağlar
Mete TUNÇAY : Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi 2 – Seçilmiş Yazılar
Mete TUNÇAY : Batı’da Siyasal Düşünceler Tarihi 3 – Yakın Çağ
Çetin YETKİN : Siyasal Düşünceler Tarihi

Bu okuma listesi, Siyasal Düşünceler Tarihi alanında çalışmak isteyen, bu alana ilgi duyan arkadaşlara bir nebzede olsa yardımcı olacağı kanısındayım. 


Siyasal Düşünceler Tarihi ile ilgili olarak BBC'nin hazırlamış olduğu 12 bölümlük bu mini belgesel dizisini izleyebilirsiniz. 




Dipnot: Tarih ve siyaset bilimim ile ilgili iseniz buraya tıklayarak diğer yazılarıma ve gönüllü çalışma arkadaşları ile hazırladığımız okuma listelerine ulaşabilirsiniz.
 

#Pasaport #Ücretsiz #Öğrenci #25yaş #Passport

25 Yaş Altına Pasaport Harçları Kaldırıldı!

04:45:00


Genç arkadaşlarım, harika haberlerim var. 10 Şubat itibariyle pasaport almak için harç ödemiyoruz. 2-3 ay önce önce blogumda şöyle bir yazı yazmıştım belki hatırlarsınız:

"Çocukluğumdan beri dünyayı gezmek isterim, kim istemez ki bunu. Sürekli gezginlerin bloglarında vakit harcarım, gittikleri yerler hakkında neler yazmışlar, neler çekmişler çoğunu incelemeye çalışırım. Dünya'yı gezmek sanırım bu aralar beni birazcık aşan bir olay. Üniversite bitmek üzere hafif bir iş telaşıda var, belki bir 5-10 yıl sonra yavaştan gezebilirim.

Yeşil pasaporta sahip olmak için neler vermezdim ama maalesef bordo bir pasaporta sahibim. Aslına bakarsanız sahipte değilim, çünkü bugüne kadar pasaport çıkarma gereği hiç duymadım.

Pasaport çıkartsam ne olacak sanki? Türkiye'nin dışına mı çıkabileceğim diye düşünüyordum. Fakat bir gün haberleri izlerken "bir ülke ile daha vizeler karşılıklı olarak kaldırıldı" haberi gözlerimi ışıl ışıl etmeye yetti. Kendi kendime yahu vize istemeyen ülkeleri bir araştırayım dedim ve neler neler buldum. Halbuki vize istemeyen o kadar çok ülke varmış ki Türkiye cumhuriyeti vatandaşları için. Şaşkınlığımı hala üzerimden atabilmiş değilim. Niçin şaşkınsın diye soranlarınız olursa bilirsiniz ki vize çıkartmak oldukça uğraştırıcı bir iş. Hem zaman, hem maddi anlamda büyük kayıplara neden oluyor. Bazen vizelerin çıkması 1-2 ayı bile bulabiliyor. Tabi bazende çıkmıyor.
Ben ilk yurt dışı gezimi Gürcistan'a yaptım. Batumu ziyaret ettim. Pasaportum olmamasına rağmen kimliğimle girebildim. (Kimliğim biraz eskiydi biraz sorun yaşadım ama girdim nihayetinde) Farklı bir ülkede olmak mükemmel bir his, farklı kültür, farklı bir dil, farklı yemekler, insanlar...

Şimdi sırada Balkanlar var. Sırada dediğime bakmayın en az 5 yılım var gibi duruyor. Vizesiz, uğraşmadan girebileceğim ülkeleri ziyaret etmeyi düşünüyorum bu 5 yıl sonunda. Tabi bunun için öncelikle bir pasaport çıkartmam gerek. Pasaport demişken birkaç gün önce pasaport harçlarına da %8 zam geldi bir an önce çıkartmam gerek daha fazla zamlanmadan. (Dünyanın en pahalı pasaportunu kullanmamız yetmiyormuş gibi birde zam yapıyorlar)"

Bu sernezişim duyulmuş olmalı ki; pasaport düzenlemesi yapıldı; günün en harika haberi bu bence; hemen detaylara geçelim. Formal olarak anlatayım biraz:


2016 yılı Pasaport Geçerlilik Süresi / Harç fiyatı / Defter fiyatı / TL olarak toplam ücret
6 ay kullanılan Bordo pasaport ücreti / 111,70 TL / 87,50 TL / toplam 199,20 TL

1 yıl kullanılan Bordo pasaport ücreti / 163,30 TL / 87,50 TL / toplam 250,80 TL

2 yıllık Bordo pasaport ücreti / 266,40 TL / 87,50 TL / toplam 353,90 TL

3 yıllık Bordo pasaport ücreti / 378,30 TL / 87,50 TL / toplam 465,80 TL

4 yıllık Bordo pasaport ücreti / 533,10 TL / 87,50 TL / toplam 620,60 TL

10 yıllık Bordo pasaport ücreti / 533,10 TL / 87,50 TL / toplam 620,60 TL


Listede gördüğümüz gibi pasaport çıkartırken miktarın büyük kısmını oluşturan harç miktarları artık 25 yaş altında tahsil gören gençler için kaldırıldı. Yasa 10.02.2016 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi.

Pasaport harcı alınmayacak durumların son hali kanun maddesine göre şu şekilde olmuştur:

"Madde 85 - Pasaport Kanunu hükümlerine uygun olarak verilecek aşağıda yazılı pasaportlar, ikamet tezkereleri ve tasdik işlemleri harçtan müstesnadır:
a) Diplomatik pasaportlar, hususi pasaportlar ve hizmet pasaportları,
b) Yabancı memleketlere münhasıran öğrenim için gideceklere gerek Türkiye'den çıkarken ve gerekse yabancı memleketlerde öğrenimlerini tamamlayıncaya kadar verilecek pasaportlar,
c) Yabancı memleketlerde yoksul kalmış oldukları sabit olan Türk vatandaşlarına, Türkiye Cumhuriyeti konsoloslukları tarafından münhasıran Türkiye'ye dönüş yolculuğu için muteber olmak ve veriliş tarihinden itibaren en fazla üç ay içinde kullanılmak üzere verilecek pasaportlar,
d) Seyahatleri Türkiye için kültürel, ticari veya sosyal bir fayda sağlıyacak mahiyette bulunduğu sabit olanlarla, Milli Eğitim Bakanlığının izni ile ilmi incelemelerde bulunmak veya yabancı memleketlerde yapılacak, spor temas ve müsabakalarına katılmak üzere toplu halde gezi yapacak öğretmen, öğrenci ve sporculara verilecek pasaportlar,
e) Yabancı memleketlerde, Türk konsoloslukları tarafından düzenlenen veya tasdik olunan evrakınDışişleri Bakanlığınca tasdiki,
f) Türkiye'deki yabancı konsolosluk müstahdemleriyle, bu konsoloslukların meslekten olan memurları yanında ikamet etmek suretiyle hizmetlerinde bulunan yabancılara verilecek ikamet tezkereleri (Karşılıklı olmak şartiyle).
g) Dışişleri Bakanlığınca mütekabiliyet esası gözönünde tutularak belirlenecek ülkeler uyruklarına verilecek ikamet tezkereleri.
h) Tahsilde olup 25 yaşını doldurmamış olanlara verilecek pasaportlar.”

İlgili mevzuat linki: http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.492.pdf (bknz. md.85)


Resmi gazete linki: http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http%3A%2F%2Fwww.resmigazete.gov.tr%2Feskiler%2F2016%2F02%2F20160210.htm&main=http%3A%2F%2Fwww.resmigazete.gov.tr%2Feskiler%2F2016%2F02%2F20160210.htm (bknz. md.4)





Böylelikle seyahat etmenin önündeki bir engel daha kalkmış oldu. Sevgili öğrenci arkadaşlarım, ne yapın edin bir yerlerden para bulun; pasaportlarda bu kadar ucuzlamışken şu üstteki fotoğrafta gözükenin aynısından alın bir tane, kenarda dursun. Kenarda dursun dediğime bakmayın, aslında o pasaport sizi bir şeyler yapmaya teşvik edecek. Siz bir çıkartın helede sonra konuşuruz bu mevzuları.




Kitap İncelemeleri

Mahalle Kahvesi - Sait Faik Abasıyanık

17:36:00

Bugün size çok sevdiğim bir kitabı tanıtacağım okuyanlarınız mutlaka vardır; bir hikaye kitabı. Fakat size bu hikaye kitabını tanıtmadan önce bir iki kelâm etmek istiyorum kitaplarla ilgili. Yaş ilerledikçe çoğumuz hikaye kitabı okumuyoruz, okuduğumuz bu hikaye kitapları bize herhalde çok basit geliyor olmalı ki genellikle roman tarzı kitaplar okuyoruz. (Tabi okuyorsak)

Günümüzde okunan kitaplara bakıyorum herhangi bir mağazanın "çok satanlar" bölümüne gidiyorum bazıları buna "bestseller" diyor. (Böyle diyince sanki biraz daha "cool(!)" duruyor.) Her neyse konumuz bu değil tam olarakta siz yinede dilimizi yozlaştırmayın güzel abilerim, ablalarım, kardeşlerim.

Çok satan kitaplara baktığımda karşılaştığım manzara genellikle şu; kitapların kapağı çok güzel ama içi çok boş. Oldukça ucuz kitaplar. Ucuz derken kitabın içeriğinden bahsediyorum. Üç beş kitap okuyanlar kitap yazmış, olay örgüsü oldukça basit, hani bir Türk filmi izleriz film konusu genelde; fakir oğlan, zengin kıza aşık olur yada bunun tam tersi olur ya işte bizim şu an "çok satanlar" kısmındaki kitaplarımızında çoğu böyle. (Dikkat edin hepsi demiyorum)

Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna kitabı uzun süredir çok satanlar listesinden düşmüyor, tabi yukarıda bahsettiğim durum Sabahattin Ali için geçerli değil, oldukça derin bir yazar kendisi fakat kitabına yapılan bana göre saygısızlık. Sırf gösteriş olsun diye onun kitabını okuyanlar var (sanmıyorum okuduklarınıda neyse), genelde yanında kahve bulunur ve instagram'a, facebook'a fotoğraf atılır, sonra kitap okunmamak üzere kitaplıktaki yerini alır. Çünkü o görevini tamamlamıştır artık.

Evet bende kahve ile veyahut çay ile beraber fotoğrafını çekip sosyal medyada paylaştım, bunu gösteriş olsun diye yapmadım ben genelde çok etkilendiğim kitapları sosyal medyada paylaşırım. Çünkü sosyal medya günümüzün en büyük iletişim aracı. Bunu kullanmak herkesin en doğal hakkı ama kullanırken biraz yapmacık olmasak hani belki daha güzel olur. O kitap (Kürk Mantolu Madonna) sıradan bir kitap değil, o kitabın size anlatmak istediği özü ilk okuyuşunuzda almayabilirsiniz. Defalarca okunması gereken bir kitap. Ben şuan 4. kez okuyorum ve her okumamda farklı bir öz alıyorum. Umarım ne demek istediğimi biraz anlatabilmişimdir.

Her neyse çok konuştum şimdi gelelim kirabımıza; Mahalle Kahvesi. Sait Faik'in kitabı. Yazarın yazdığı 6. kitap. Kitapta 22 tane birbirinden güzel hikaye var. Biraz argo kelimeler içeriyor, samimi bir havası var, ben keyifle okudum.

Size şimdi tek tek hikayeleri anlatacak değilim, genel hatlarıyla bahsedeyim: hikayelerin 13 tanesi şehirde, 1 tanesi köyde geri kalanları ise Burgaz Adasında geçiyor. Ben bu kitabı ismine layık bir şekilde bir mahalle kahvesinde okuyacaktım ama bilirsiniz bizim kahvelerde bol bol oyun oynandığı için ve ses hiç eksik olmadığı için bu ne yazık ki mümkün olmadı. Bende aldım kitabımı mahallede oyun oynayan çocukların içinde okumaya başladım zaten oldukça ince bir kitap, dilide oldukça sade ve akıcı. 2 saatte normal bir okuma hızıyla bitirebilirsiniz.


   

Kitapla ilgili bir hikayeyide youtubeda buldum. Filmi çekilmiş biraz amatörce olmuş, gençler kendilerince bir şeyler yapmaya çalışmış ama çokta hoşuma gitti. Bir göz atıverin.


Kitabın tanıtım bülteninden;
“(…) Mahalle çocuğu, Sait’in hikâyelerinde bir iki tane değildir; birçoktur. Bunu, onun bu yaşa kadar değişmemiş mizacına veriyorum. Bence Sait Faik ne genç hikâyecidir, ne ihtiyar. Bence o, kırkını aşmış bir mahalle çocuğudur. Ama sakın bu hükmü onu kötülemek için söylenmiş bir söz sanmayın. Çocuk deyişim ona gençlikten daha genç bir yaş biçişimden, mahalle çocuğu deyişim de onu, ekseri mahalleden yetişenler gibi, halktan bir insan, halka bağlı bir insan sayışımdan ileri geliyor.”
Orhan Veli Yaprak, 1 Şubat 1950